Ticaretin tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü insanlar bir zaman ihtiyaç duydukları mal veya hizmetin tamamını üretememişlerdir. Arkaik avcı toplayıcı kabileler, genel anlamda ihtiyaçlarının çoğunu karşılayabiliyordu .Zamanla tarımın, hayvancılığın ortaya çıkması, orduların kurulması, giyim kuşam adetlerinin değişmesi ve gelişmesi gibi nedenlerle ticaret ortaya çıkmış ve zamanla insanlar ve devletler arası ticaretin hacmi artmıştır. Bir müddet sonra ticaret, insanoğlu için vazgeçilmez bir iktisadi faaliyet halini almıştır.
Ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesiyle yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Yeni bir ekonomik faaliyetin ortaya çıkışı, üretilen mala talebi de beraberinde getirmiştir. Örneğin; tarım yapılmazken tarım ürününe talebin olması da beklenemez. İmkanları elveren devletler kendi tahıllarını üretirken tarım yapmak için yeterli kabiliyete ve tabii kaynaklara sahip olamayan devletler, bu ürünleri satın almak istemişlerdir. Aynı şekilde çeşitli hayvan türlerinin evcilleştirilmesiyle bu hayvanlardan elde edilen ürünleri de talep edenler olmuştur.
İnsanlığın erken dönemlerinde görülen bu ve benzeri değişimler, bu faaliyetleri yapanlara bir üstünlük sağlamıştır. Bu değişimleri yakalayamayan toplumlar ise ortaya çıkan yeni ürünleri satın alarak, bu ilerlemeye ortak olmak istemişlerdir. Genel olarak Türk devletleri ile komşuları arasındaki ticari faaliyetlere bakıldığında Türklerin komşularından öncelikle tahıl ürünleri talep ettikleri görülmektedir. Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar bu taleplerini ancak Çin’den karşılayabilirlerdi. Göktürklerin batı kanadı ise bu amaçla Bizans ve Sasanilerle ticaret yapmıştır. Türklerin Moğollar gibi kendilerine benzer ekonomik sisteme sahip olan komşuları ile kayda değer ticari faaliyetleri olmamıştır. Temel ihtiyaç olan tahılın yanı sıra Türkler; komşularından ipekli kumaş, şarap ve benzeri ürünler ithal etmişlerdir. Ancak komşularının Türklerden talep ettikleri ürün çeşidi daha fazlaydı. Bunların başında at gelmektedir.
Atın önemine hayvancılık bölümünde değinmiştik. Türklerin komşularının ihtiyaç duyduğu malların başında hayvanlar, hayvansal gıda ürünleri, keçe, yün, deri ve kereste, kütük gibi ağaç ürünlerinin yanı sıra saf madenler ve bu madenlerden elde edilen silahlar ile günlük hayatta kullanılan çeşitli araç gereçler gelmekteydi. Açıkça görüldüğü gibi yerleşik komşularının Türklerden almak istediği malların çeşidi daha fazladır.
Ticaret, gezgin tüccarlar ve kervanlar ile sınırda kurulan sınır pazarları adı verilen pazarlarda yapılıyordu. Sınır pazarları ile ilgili özellikle Çin kayıtlarında detaylı bilgiler vardır.
Sınır pazarlarının ilk kuruluşu Hun İmparatoru Mao-tun dönemine denk gelir. Sürekli Çin’e yapılan akınlarla yağma yolu ile ve Çin’i vergiye bağlamak suretiyle Çin’den istediği malları alan Mao-tun, bu alışverişi daha sağlıklı bir sisteme oturtmak için Çin’e sınır pazarlarının kurulmasını teklif etti. Çin de kültürünü ihraç edip Hunları kendisine benzeterek asimile edeceğini düşünerek bu teklifi kabul etti. Fakat Çin bu hedefine ulaşamadı. Sınır ticaretinde Çin, Türklere alternatif üreticilere sahipken Türkler Çin’in alternatifi ziraatçı komşulara sahip değildi. Çin için Türklerin alternatifleri başta Moğol kavimleri ve dağınık yaşayan irili ufaklı bozkır kavimleriydi.
Bu nedenler Türkler her zaman sınır ticareti için istekli olmuşlardır. Sınır ticaretinin canlılığını destekleyen en önemli veriler, arkeolojik malzemelerdir.
Türk mezarlarında çok miktarda Çin yapımı ipeklikler, aynalar, madeni paralar, lakeli eşyalar, günlük hayatta kullanılan diğer eşyalar ve çeşitli inşaat malzemeleri, Türklerle Çinliler arasındaki yakın ticari ilişkilere tanıklık etmektedirler. Türk mezarları ile şehir kalıntılarının neredeyse hepsinde Çin üretimi aynalar bulunmuştur.